Daha 1954 yıllarında  New York Times, solar fotovoltaik (PV) teknolojisinde güneşin neredeyse sınırsız enerjisinin kullanılmasına izin verecek bir atılımın gerçekleştiği haberini paylaşmıştır. Amerikalı araştırmacılar, bilgisayarların yapı taşlarını oluşturan silikon transistörlerin güneş ışığına maruz bırakıldığında elektrik üretebileceğini keşfetmiştir.

Ancak aynı yıl, Amerika Atom Enerjisi Komisyonu başkanı Lewis Strauss, nükleer enerjinin yakında “ölçülmek için çok ucuz” hale geleceği konusunda iddialarda bulunmuş, 1950’ler boyunca Amerika’da nükleer enerji için geniş bir Ar-Ge desteği ortaya çıkarmıştır. Güneş enerjisi bu nedenle neredeyse ortaya çıktığı andan itibarennükleer enerjinin gölgesinde kalmıştır.

Silikon PV’nin ürettiği elektriğin maliyetinin fosil yakıtlardan ve nükleer enerjiden daha ucuz hale gelmesiyle son zamanlarda bir “güneş rönesansı” yaşanıldığına dikkat çeken birçok kitap yayımlanmıştır. Son yıllarda Üretimi ve Maliyeti çok ucuza maledilen Güneş Panelleri Altın çağını yaşamaktadır. Hücre verimliliğindeki gelişmelerin, yani güneş ışığını enerjiye dönüştürme ölçüsündeki ilerlemenin, en büyük sebebi  2001 yılından beri düşen maliyetlerdir. Üretim maliyeti düştükçe solar teknoloji gelişmiştir. Güneş panellerinin maliyetlerindeki düşüş, yakın zamanda Çin’de seri üretime geçilmesinden kaynaklanmıştır. Ancak bu bir devrimden ziyade zamanla etkisi artan arz talep süreci olarak gerçekleştirmiştir. Mikroçip maliyetleri güneş paneli maliyetlerinden milyonlarca kez daha hızlı düşmüştür.

İleriki bir zamanda teknolojinin geliştirilmesi için gerekli desteğin alıkonulması, yeni finansal yapılar ile desteklenmemesi, devletlerin güneş enerjisine desteği kesmesi ve daha esnek enerji sistemleri geliştirmeye odaklanılmaması, güneş enerjisinin gelecekteki başarı şansını giderek düşürebilir. Güneş enerjisi şuan dünya elektriğinin sadece %2’sini üretmektedir.

Aşamalı olarak artan bir gelişim sürecinde yanlış bir şey olmadığı iddia edebilir; güneş panelleri ne kadar çok kullanılırsa, performansı da o kadar artacaktır. Ancak tam tersi de olabilir: “Solar Devalüasyon” terimi ile açıklayabileceğimiz bir ifadeyle, ne kadar fazla güneş enerjisi kurulursa, günün ortasında ürettiği elektriğin daha azına ihtiyaç olacağını gerçeğidir. Depolanamadığı sürece, solar sistemler geri kalanı üzerinde daha fazla mali yük olacak, başka bir deyişle, güneşin değerini o kadar düşük hale getirecektir. Silikon güneş hücrelerinin maliyeti, güneş enerjisinin yaygınlığı arttıkça, değerdeki bu düşüşü yansıtacak hızda düşmeyecektir. Piyasada ki paranın fazla basılması sebebiyle ile paranın değerinin düşmesi gibi bir şey.

Çözüm Amerika’dan Hindistan’a ve Afrika’ya yeni teknolojiler ve iş modelleridir. Bazıları, örneğin uzayda kurulmuş güneş tarlaları, kulağa saçma ve olasılıksız gelebilir ancak, bu konuları ne kadar titizlikle incelenirse, güneş enerjisiyle çalışan bir gelecek fikri de daha ikna edici bir hale gelmektedir.

“Bütün dünyanın enerji ihtiyacını Güneş enerjisiyle karşılamaya çalışsak, Nevada’nın yüzde 92’si kadar bir alanı Güneş panelleri ile kaplamak gerekecek, üstelik bu hesaba bataryalar dâhil değil. Bu konu çok ta uygulanabilir değil. Fakat bu Güneş panellerini uzaya yerleştirmiş olsak, uğraşılacak bir hava kalmayacak ve paneller neredeyse sürekli Güneş ışığı alabilecek. Üstelik panellere gelecek ışık atmosferden süzülüp gelmeyeceği için de yüzde 27 daha parlak olacak bu sebeple daha verimli ve fazla enerji üretilmiş olunacak.